Psikanalitik düşünceye göre aşk, yalnızca iki kişi arasındaki romantik bir bağ değildir; arzu, eksiklik ve tamamlanma arayışının sahnesidir.
Freud’un kavramlaştırmasıyla arzu, bastırılmış dürtülerin dönüştürülmüş biçimidir. İnsan, bilinçdışında kaybettiği bir nesneyi arar — ama bu nesne hiçbir zaman tam anlamıyla bulunamaz.
Bu yüzden aşk, hem büyüleyici hem de acı vericidir; çünkü her sevgi ilişkisinde bir kaybın gölgesi vardır.
Jacques Lacan, arzuyu “eksikliğin adı” olarak tanımlar.
Ona göre insan, hiçbir zaman tam bir varlık değildir; hep bir şey eksiktir.
Bu eksiklik, aşkın motorudur.
Aşık olduğumuzda, karşımızdakinde bu eksik parçayı bulduğumuzu sanırız. Ancak zamanla fark ederiz ki, sevdiğimiz kişi değil, o kişideki yansıma bizi büyülemiştir.
Arzu, hiçbir zaman tamamen doymaz çünkü nesnesi hep değişir.
Birine “seni seviyorum” derken aslında “bende eksik olanı sende görüyorum” demekteyizdir.
Bu yüzden aşk, psikanalitik bakışta bir tür yansıtma alanıdır.
Kişi, kendi içsel arzularını, korkularını ve çocukluk ihtiyaçlarını karşısındakine taşır.
Birine “beni asla terk etme” derken aslında geçmişte terk eden birine sesleniriz.
Birine “beni gör” derken, çocuklukta görülmeyen bir benliğin çığlığı yankılanır.
Terapide bu dinamikler, aktarım ilişkisi içinde yeniden yaşanır ve anlam kazanır.
Kişi, geçmişteki aşk yaralarını tekrar etmeden, onları anlamlandırmayı öğrenir.
Freud’a göre aşk, “narsisizmin bir uzantısıdır”; kişi, kendi ideal imgesini başkasında sever.
Ancak sağlıklı sevgi, bu ideali kırabilmeyi gerektirir.
Lacan’ın deyişiyle, “aşk, sahip olmadığın bir şeyi, sana sahip olmayan birine vermektir.”
Bu cümle, aşkın özündeki paradoksu özetler: Sevgi, tamlık değil, iki eksikliğin birbirine dokunmasıdır.
Psikanalitik terapi, aşkı “yaşanması gereken bir delilik” olarak değil, “anlaşılması gereken bir dil” olarak ele alır.
Terapide kişi, neden aynı ilişkisel döngülere girdiğini, neden aynı tür partnerleri seçtiğini ve neden hep aynı noktada kırıldığını keşfeder.
Bu farkındalık, arzunun daha özgür bir biçimde yaşanabilmesini sağlar.
Aşk, insanın kendine sorduğu en eski sorudur:
“Neden onu seçtim?”
Cevabı bilinçdışında gizlidir; çünkü her aşk, kendi geçmişimizin bir yankısıdır.
Arzunun kökenine, ilişkilerin tekrar eden yapısına ve duygusal bağların derin anlamına dair daha fazla içerik için psikanalitikterapi.com’daki yazılara göz atabilirsiniz.
Ayrıca psikanalitik terapi sürecini birebir deneyimlemek veya danışmanlık almak isterseniz: