Uncategorized

Sessizlik Terapi Odasında Ne Anlama Gelir?

Psikanalitik terapide sessizlik, boşluk değildir.
Bir şeyin eksikliği değil, çoğu zaman en yoğun duygunun biçimidir.
Terapide sessizlik anları, konuşmanın bittiği değil, bilinçdışının konuşmaya başladığı anlardır.

İlk seanslarda danışan, sessizlikten rahatsız olabilir.
Zihin “bir şey söylemeliyim” baskısıyla doludur.
Oysa psikanalitik bakışa göre sessizlik, kelimelerin taşıyamadığı içeriğin yüzeye çıkışıdır.
Bir duygu dile dökülemediğinde, onun yerini sessizlik alır.
Terapist bu sessizliği doldurmaz; çünkü boşluk, anlamın doğduğu yerdir.

Freud’un ve daha sonra Bion’un belirttiği gibi, sessizlik bir tür “ham düşüncedir”.
Henüz sözcüklere kavuşmamış, ama zihinde var olan bir malzemedir.
Terapist bu sessizliği duyar, taşır ve bekler.
Kimi zaman bu bekleyiş, danışanın ilk kez duygusuna dokunduğu andır.
O an gözyaşı, bir nefes, bir gülümseme ya da bir baş eğiş — hepsi, kelimesiz bir iletişim biçimidir.

Sessizlik, yalnızca terapistin beklediği bir boşluk değildir; aynı zamanda terapistin içsel cevabıdır.
Bazen danışanın acısına dokunmadan yanında kalmanın, bazen de söylenemeyeni birlikte taşımaya cesaret etmenin biçimidir.
Bu, terapide en insani ama aynı zamanda en analitik duruşlardan biridir: söylemeden anlamak, anlamadan acele etmemek.

Terapide sessizliğin çokluğu ya da azlığı, her danışanda farklıdır.
Kimi sessizlikte korunur, kimi sessizlikten kaçar.
Ancak her durumda, sessizlik ilişkiyi biçimlendirir.
Bion’un söylediği gibi, “Terapist sessizliği tolere edemiyorsa, danışan kendi düşüncesini de tolere edemez.”
Sessizliği taşımak, düşünceyi doğurmaktır.

Bazı sessizlikler, geçmişte duyulmamanın yankısıdır.
Danışan, bir zamanlar susturulmuş çocukluğunun izini odaya taşır.
Terapist, bu sessizliği anlamaya çalışırken aslında o çocuğa yer açar.
Bu nedenle, terapi odasındaki sessizlik, yalnızca o ana ait değildir; geçmişin sesini bugüne taşır.

Zamanla danışan fark eder ki, sessizlik rahatsız edici değil, güvenlidir.
Kelimelerin olmadığı yerde de bağ kurulabilir.
Bu farkındalık, ilişkilerin doğasına dair yeni bir deneyim kazandırır:
İletişim yalnızca konuşarak değil, birlikte susarak da mümkündür.

Psikanalitik terapi, kelimelerin bittiği yerde de devam eder.
Sessizlik, terapinin nefesidir; bazen bir cevap, bazen bir soru, bazen de bir içsel dönüşüm anıdır.
İnsanın kendine yaklaşmasının en duru biçimidir.

Sessizliğin anlamını ve psikanalitik sürecin derin yapısını daha yakından incelemek için psikanalitikterapi.com’daki içeriklere göz atabilirsiniz.
Ayrıca psikanalitik yaklaşımı deneyimlemek veya süreç hakkında daha fazla bilgi almak isterseniz: